TİYATRO ESERLERİMİZDE KADIN İMAJI VE KADIN SORUNLARI
Tiyatro sanatı insanları tanımlarken yaptığımız genellemeleri en iyi yansıtan sanat dalıdır. Çünkü tiyatroda oyun kişileri kolay tanıyıp kabul edeceğimiz tipler olarak canlandırılır. Bu tipler, kişinin yaşına, cinsiyetine, toplumdaki mevkiine, mesleğine, ait olduğu sınıfa, zümreye,ırka, milliyete dair yılların birikimi ile oluşmuş ortak değerlendirmeye uygun oldukları için seyirci bu genellemelere uygun tipleri kolayca tanır ve inandırıcı bulur. Eğer bir toplumda yaşlılar genellikle ağır başlı ve eleştirici, gençler haşarı ve sorumsuz sayılıyorsa, bu tiplemeye uygun olarak çizilmiş bir oyun kişisi kendini seyirciye kolayca kabul ettirecektir. Tiyatro erlerinde yer alan kadın tiplerini inceleyerek her toplumun kadına bakış açısını çözümlemek olasıdır. Elbette sanatın abartma, saptırma,değiştirme payını gözden kaçırmamak koşulu ile. İnsanlar hakkında oluşmuş genel kanılar toplumların gelişim süreci içinde değişim gösterirse de, kalıplaşmış, donmuş,yaşayan gerçekle bağlantısını yitirmiş tiplerin tiyatro yapıtlarında uzun süre varlığını sürdürdüğü görülür. Kolaya kaçmayı sevmeyen oyun yazarları bu kalıpları kırmak, seyirciyi insanın değişen koşullara uygun olarak değişen özellikleri konusunda aydınlatmak istediği zaman özgün karakterler yaratırlar.
Türk tiyatrosunda uzun bir süre toplumun egemen kadın imajını yansıtan kalıplaşmış kadın tipleri yerini korumuş, sonra sonra kadın oyun yazarlarımızın da katkısı ile, gerçeğe daha uygun, daha boyutlu,daha karmaşık kadın karakterler yaratılmaya başlanmıştır. Bugün oyun dünyasında yer alan yeni kadın karakterleri ve kadın tipleri dikkatleri toplumdaki kadın gerçeğine ve sorunlarına çekmektedir.
Cumhuriyet döneminde yazılan tiyatro oyunlarındaki kadın tiplerini incelediğimizde karşımızda şöyle bir kadın imgesinin oluştuğu görülür: Yirmili, otuzlu, hatta kırklı yıllarda yazılan oyunlarda dramatik olanı yaratan genellikle suç işlemeye eğilimli iffetsiz kadınlardır. Suçlu ya da günahkar kadın bu oyunların ortak malzemesi olmuştur denilebilir. Oyun eylemini ateşleyen ,kendisi ve çevresindekiler için yıkıma giden yolu hazırlayan odur.Kötü eş, kötü anne, dizginlenememiş tutkuları ile tehlike odağı oluşturur. Bu dönemde yazılan oyunlarda kadın, eğlenceye, lükse düşkün olduğu, kumar oynadığı, içki içtiği, makyaj yaptığı, hatta saçını boyadığı için eleştirilen kişidir. Bu tip kümesine giren kadın evini çekip çeviremez, çocuklarına doğru eğitim veremez, cinsel dürtülerini denetleyemez. Bu tipin uzantısı olan züppe genç kızın belirgin özellikleri sorumsuzluk, bencilli, tembellik ve eğlenceye düşkünlüktür.bu tip kadın kocasını aldatmaya eğilimlidir. Kocasını kayın biraderi ile, üvey oğlu ile, asistanı ile aldatan kadınlar bu dönem oyunlarının vazgeçilmez kara kişileri olmuştur. Vedat Nedim Tör’ün, Cevdet Kudret’in, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın, Nazım Hikmet’in oyunlarında bu tipin birbirine benzeyen örneklerine rastlarız.
Suça eğilimli kadın tipinin belli bir toplum kesimine oturtulduğu görülür. Kurtuluş savaşı sonrasında yazılan oyunlarda , İstanbul’da yaşayan yüksek bürokratların ve yasadışı yollarla varlık edinmiş bir kesimin ülkesine ihanet içinde olduğu gösterilmiştir. Yurtsever kişiler Anadolu’da düşmanla çarpışırken bir küme fırsatçı düşmanla işbirliği içindedir. Mütarekede, emperyalist güçlerin yaşama biçimine öykünülmekte, işgal güçlerinin subayları zengin evlerinde ağırlanmaktadır. Alafrangalık ya da o dönemi çok kullanılan sözcüğü ile asrilik adı altında ahlaki değerler göz ardı edilmiştir. Bu kesimin insanları ile, onlara özenen orta halli ailelerde aşırı bir eğlence düşkünlüğü gözlemlenmektedir. Kumar, içki, hatta uyuşturucu kullanmak, eşini aldatmak modern yaşama biçiminin gereği sayılmaya başlanmıştır. Bu akımdan en çok etkilenenler kadınla ve kızlar olmuştur. Bu tipin en sivri örnekleri Cevdet Kudret’in Yaşayan Ölüler, Tersine Akan Nehir, Rüya İçinde Rüya, Vedat Nedim Tör’ün Köksüzler, İşsizler, Üç Kişi Arasında, Kör, Nudiye Nizamettin’in Beyoğlu 1936, Nazım Hikmet’in Unutulan Adam, Bir Ölü Evi, Musahipzade Celal’in Selma, Nüzhet Haşim Sinaoğlu’nun Sakarya, Bir Zabitin On Beş Günü adlı oyunlarında görülür.
Kimi yazarlarımız devrimlerle birlikte kadına tanınan hakların doğru kullanılamayacağı kuşkusu içindedirler. Cinsel dürtülerini, tutkularını denetleyebilecek düzeyde eğitilmemiş olan dişi cins, yeni kavuştuğu özgürlüğün sarhoşluğu içinde geleneksel sorumlulukları göz ardı edecek, kendin de, ailesini de yıkıma sürükleyecektir. Hüseyin Rahmi Gürpınar Kadın Erkekleşince adlı oyununda ev kadınlığı görevi ile yetinmeyen kadının ailede yarattığı tehlikeye işaret etmiştir. Bu oyunda, evde değil, kocası gibi dışarıda bir işte çalışmakta direnen kadın, evde yalnız bırakıp gittiği çocuğunun ölümüne neden olur. Necip Fazıl Kısakürek Bir Adam Yaratmak, Para gibi oyunlarında tutkulu, çıkarcı, sorumsuz, anlayışsız kadın oyun kişilerine yer vermiştir. Reşat Nuri Güntekin Yaprak Dökümü adlı oyunun bu konuyu toplumsal nedenleri ile ele alır: Türk toplumu hızlı bir gelişim ve değişim süreci içine girmiştir. Bu köklü değişimin felsefesini kavrayamayan ve yalnızca modern yaşam biçimi olarak algılayan gençler de bu değişimi sağlıklı bir biçimde yaşamaya uygun ortamı hazırlayamayan yaşlılar da hatalar yapmakta ve hatalarının bedelini acı b,r biçimde ödemektedirler.
Kırklı ve ellili yıllarda yazılan oyunlarda aynı tipin bir uzantısına, ya modern hayat düşkünü yeni zengin karısı ya da varsılların yaşama içimine özenen, sınıf atlamak isteyen orta halli ev kadını olarak rastlarız. Yeni zengin karısı tipi, görgüsüzlüğü, rüküşlüğü, çıkarcılığı, düzenciliği ile sivrilmiştir. Orta halli ev kadını ise açgözlüdür, bencildir, kocasının dar olanaklarını zorlar, ona yaşamı zehir eder. Bu dönemin belli başlı oyun yazarlarından Cevat Fehmi Başkut Koca Bebek, Kadıköy İskelesi, Tablodaki Adam, Hacı Yatmaz, Ölen Hangisi, Sana Rey Veriyorum, Paydos, Emekli adlı oyunlarında bu tipin entrikacılığını,yırtıcılığını, kocasından güçlü oluşunu, giyinişindeki, süslenişindeki abartıyı vurgulamıştır. Reşat Nuri Güntekin Balıkesir Muhasebecisi’nde, Ahmet Kutsi Tecer Satılık Ev, Bir Pazar Günü adlı oyunlarında, Faruk Nafiz Çamlıbel Yayla Kartalı’nda bu tipin yüzeysel ve sorunsuz oluşu üzerinde durmuşlardır. İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu bu tipi bir kültür olgusu olarak tanımlamış ve “medeniyeti yalnız bir hassasıyla, modern hayat hassasıyla hazmetmiş, intibaksız” olarak nitelemiştir.
Çocuklarını mutsuz eden, kocasını aldatan, sorumsuz anne ve eş tiplerine daha ileriki dönemlerde yazılan kimi oyunlarda da rastlanacaktır. Ne var ki, daha sonraki dönem oyunlarında bu tip kadınlar bir sosyal olgunu ürünü olarak değil, kişisel hatalarıyla dramatik olgunun ruhsal nedenini yaratan özel bireyler olarak ele alınacaktır. Orhan Asena’nın Yalan adlı oyununda kadının kocasını aldatması, evin büyük kızını bunalıma sürükleyen ve intihara neden olan ateşleyici bir olgu olarak işlenmiştir.
Bu arada konularını tarihten alan oyunların tutkulu, entrikacı kadın karakterlerini unutmamak gerekir. Güngör Dilmen’in Bağdat Hatun, Orhan Asena’nın Hürrem Sultan, Turan Oflazoğlu’nun Kösem Sultan adlı oyunlarının esere adını veren kadın kahramanları bu tipin önde gelen örnekleridir.
Özellikle otuzlu yıllarda, Cumhuriyet Türkiyesi’nin ideallerini yaymak için yazılmış didaktik oyunların bir bölümünde ise suça eğilimli kadın tipine karşı idealist genç kız tipinin geliştirilmiş olduğunu görürüz. Türkiye’nin hemen her yöresinde etkinlikler yapan halkevi sahnelerinde oynanmak üzere kaleme alınan ve eğitici olması amaçlanan oyunlardaki genç kız iyi eğitim görmüştür, Atatürk devrimlerine yürekten inanır, akıllı, bilinçli, erdemli ve üretkendir. Çoğu kez topluma önderlik den bir öğretmen olarak ele alınmıştır. Cumhuriyet Türkiyesi’nin kadın ve kızlarına örnek oluşturur. Aka Gündüz’ün, Behçet Kemal Çağlar’ın Yaşar Nabi Nayır’ın Faruk Nafiz Çamlıbel’in Reşat Nuri Güntekin’in devrimlerin bekçisi olarak gençliğe yol göstermek için yazdıkları oyunlarda idealist genç kız dramatik eyleme yön veren olumlu bir güç olarak ele alınmıştır.Reşat Nuri Güntekin’in Bir Yağmur Gecesi adlı oyununda Anadolu’da öğretmenlik yapan Kaya, yörenin kalkınmasında önemli rolü olan idealist genç bir kadındır. Musahipzade Celal’in Selma adlı oyununda idealist genç kızla suça eğilimli evli kadın karşı karşıya getirilmiştir. Bu oyunda, İstanbul için olağanüstü değerde bir imar projesi hazırlamış olan genç bir Türk mimarını tanırız. Ne var ki bu genç mimarın karısı bir yabancı hayranıdır ve kocasının projesini gizlice ecnebi bir firmaya vermeye razı olmuştur. Bu ihanet planını öğrenen akraba kızı Selma projenin çalınmasını engeller. Tahmin edilebileceği gibi, Selma örnek bir genç Türk kızıdır. Anadolu’da öğretmenlik yapar halk kadınlarını elişlerinden derlediği koleksiyonu onun ulusunun değerlerine de yabancı olmadığının kanıtıdır.
Türk tiyatrosunun ve yazarlığının altın dönemi diyeceğimiz altmışlı ve yetmişli yıllarda ödenekli tiyatrolar sahnelerini genç yazarlara açtılar. Yeni özel topluluklar kuruldu. Yeni yazarlar, yeni temalar, yeni karakterlerle tiyatromuza taze bir soluk getirildi. Fakat, kocasını aldatan,çocukların bakmayan, tutkulu, açgözlü, entrikacı, bencil kadın simgesinin kimi yeni oyunlarda yaşatıldığı, kadına karşı oluşturulmuş ve neredeyse kemikleşmiş olumsuz bakış açısının sürdürüldüğü görülüyordu. Ellili ve altmışlı yıllarda yazılan oyunlarda karmaşık bir sosyo-ekonomik düzen içinde, kadının kendinden beklenen sorumluluğu üstlenecek bir kişilik oluşturmamış olması dramatik bir durum olarak ele alınmış, bu durumun yarattığı acı ya da gülünç sonuçlar üzerinde durulmuştur.
Suça eğilimli kadın tipinin uzantısı sayabileceğimiz, bitmez tükenmez istekleri ile ailede huzursuzluk yaratan, kocasını yıpratan sorumsuz kadın, en ılımlı örneklerde bile kaba, kötülükçü, dedikoducu bir tip olarak canlandırılırdı. Sorumsuz kadın genellemesi içinde alt tipler oluşturuldu: Orta sınıfın dedikoducu, kıskanç, bayağı kadını; yeni zenginin görgüsüz, rüküş eşi; varlıklı kesimin gösterişli tembel kadını; memur ve küçük esnaf kesimin sinsi, düzenci kadını sorumsuz kadın tipinin çeşitlemeleridir. Reşat Nuri Güntekin, Ahmet Kutsi Tecer, Faruk Nafiz Çamlıbel, İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu, Cevat Fehmi Başkut, Çetin Atlan, Sabahattin Kudret Aksakal, Refik Erduran, Aziz Nesin, Haldun Taner, Başar Sabuncu, Adalet Ağaoğlu gibi yazarlarımızın kimi oyunlarında kadın, bu tür özellikleri ile dramatik olayı değilse bile dramatik durumu yaratandır ve toplumun geçirdiği ahlaki sarsıntıyı ekonomik sistemin sonucu olarak açıklamış, kimi yazarlar ise durumu bir kültür ve eğitim sorunu olarak ele almışlardır. Ellili ve altmışlı yıllarda yazılan oyunlarda sıkça rastlanan sorumsuz kadın tipine Çetin Altan’ın Çemberler, Tahterevalli, Beybaba, Haldun Taner’in Günün Adamı, Refik Erduran’ın Ayı Masalı, Deli, Sabahattin Kudret Aksakal’ın Şakacı, Orhan Asena’nın Yalan, Turgut Özakman’ın Pembe Evin Kaderi, Necati Cumalı’nın Tehlikeli Güvercin, Başar Sabuncu’nun Mutemet Ali Rıza Bey’in Yaşanmış Hayat Hikayesi, Aziz Nesin’in Toros Canavarı adlı oyunlarında rastlarız. Reşat Nuri Güntekin’in Balıkesir Muhasebecisi adlı oyununda, kocasını kente gitmeye zorlayan, kendini pahalı kent eğlencelerinin çekiciliğine kaptıran, bu yaşama biçiminin gerektirdiği kazancı sağlama çabası içinde yasadışı yollara başvuran kocasının düşüşüne neden olan kadını tanırız. Ahmet Kutsi Tecer’in Satılık Ev adlı oyununda süse, gezmeye, kumara düşkün bir annenin Amerika hayranlığı sergilenmiş, sorumsuzluğun ailedeki sevgi bağlarını kopardığı gösterilmiştir. Cevat Fehmi Başkut’un Paydos adlı oyununda, komşularının yaşama biçimi ile yarışabilmek için kocasını, sevdiği öğretmenlik mesleğini bırakıp, bakkal dükkanı açmaya zorlayan,; Çetin Altan’ın Çembeler’inde arkadaşları ile kumar oynayan, evini çocuklarını ihmal eden; Aziz Nesin’in Toros Canavarı adlı oyununda kocasını pısırıklıkla, beceriksizlikle suçlayarak başına iş açan; Başar Sabuncu’nun Mutemet Ali Rıza Bey’in Yaşanmış Hayat Hikayesi’nde kocasını yeterli para kazanamadığı için aşağılayan ve yıkıma sürükleyen bencil ve doyumsuz kadını görürüz. Tembel, dedikoducu, çenesi düşük orta sınıf kadın tipinin son yıllardaki yazılmış çarpıcı bir örneğine Mehmet Baydur’un Düdüklüde Kıymalı Bamya adlı oyununda rastladık. Bu tipin daha ılımlı örneklerinde tutkuların, bayağının törpülendiği, buna karşılık bencilliğin vurgulandığı görülür. İmaj değişmemiş olsa da daha karmaşık kadın karakterleri yaratma doğrultusunda bir gelişim olmuştur. Bu oyunlarda kadın dış görünüşü ile geleneksel aile kurumunun koruyucusu konumunda olduğu halde davranışlarında komplekslerinin etkisindedir. Ahmet Muhip Dıranas’ın Gölgeler, Çetin Altan’ın Mor Defter, Oktay Rifat’ın Atlarla Filler adlı oyunlarında olduğu gibi,bu kadın tiplemesi sinsi ve alaycı konuşmaları ile eşine karşı tavır almıştır.
Toplumda gözlemlenen aksaklıkların, aile sorunlarının ve erkek mutsuzluğunun birinci elden sorumlusu sayılan kadın imajına karşın, kadın sorunlarına eğilen, olumlu kadın tipleri yaratan oyunlar da yazılmıştır. Bu tipleri dört ana grupta toplayabiliriz: a) Törelerin, geleneklerin baskısı altındaki kadın veya kız, b) İdealist genç kız, c) Geleneksel özverili eş ve ana rolünü sürdüren kadın, d) Koşullarına direnmeyi bilen ya da öğrenen, çalışan ve üreten kadın.
Yirminci yüzyılın ilk yarısında oyunlarımızda eksik olmayan oyun kişisi Batı tiyatrosunun da yakından tanıdığı kurban konumundaki kadındır. Nazım Hikmet’in Sabahat adlı oyununda olduğu gibi, toplumun sömürü düzenini eleştirmeye vesile olur. Romanlarında kadının inceliğine ve duyarlılığına çokça yer vermiş olan Reşat Nuri Güntekin Yaprak Dökümü’nde Hayriye’yi alçakgönüllü, yumuşak başlı bir kadın olarak canlandırmıştır. Hayriye, çevresinde yanlış işlerin yapıldığının farkında olduğu halde gerek kocasına gerekse çocuklarına karşı çıkamadığı, sevdiklerinin isteklerine boyun eğmekle yetindiği için olayların olumsuz yönde gelişmesine engel olmaz. Bütün iyi niyetine rağmen, yıkımın dolaylı sorumlularından biri olarak yorumlanabilir. Cevat Fehmi Başkut Göç adlı oyununda bu tipin bir örneği olan Sabahat’i şöyle tanımlamıştır:
Maziden kalma ev kadını ve anne tipidir. Lise tahsili vardır fakat bugünden çok mazide yaşar. Aşırı sade, aşırı hassas, çocuğuna aşırı düşkündür. Umumiyetle zayıf gibi görünse de bazen enerjik ve mütehakkim kadın tipi olarak karşımıza çıkar. Senelerin ve ıstırapların yıprattığı ince, mahzun bir güzelliği vardır.
Turgut Özakman’ın Ocak adlı oyununda, geçim sıkıntısına sabırla göğüs geren, kocasına ve çocuklarına destek olmaya çalışan eş ve anne sonunda yorgun düşer ve hastalanır. Çatıdaki Çatlak’ta Adalet Ağaoğlu sevecen ve sabırlı Fatma Hanım’ın özverisinin nasıl sömürüldüğünü göstermiştir. Görüldüğü gibi, özverili kadına yalnızca geleneksel aile düzenini koruyucu işlevi açısından bakan yazarlar onu yüceltmekte, aynı tipe toplumun gelişimi ve bu gelişimin gerektirdiği özgürlükler ve sorumluluklar açısından bakan yazarlar ise onu eleştirel bir gözle değerlendirmektedirler.
Tiyatromuzda özverili kadın tipinin olumsuz örnekleri de vardır. Bu örneklerde özveri, bilinçsiz bir analık içgüdüsü olarak açıklanmış, koruyuculuk içgüdüsünün tahakküm etme alışkanlığına dönüştüğü gösteriliştir. Necip Fazıl Kısakürek’in Bir Adam Yaratmak’ında anne, kocasını da oğlunu da anlayamamış, bilmeden acı çektirmiştir. 1950’den sonra yazılan kimi oyunlarda geleneksel koruyucu anne tipi, anlayışsız, kuşkucu, geri kafalı olduğu için eleştirilir. Haldun Taner’in Ve Değirmen Dönerdi, Çetin Altan’ın Suçlular, Turgut Özakman’ın Kanaviçe adlı oyunlarında koruyucu anne tipine eleştirici bir bakışla yaklaşılmıştır.
Yalnız Türk tiyatrosunun değil dünya tiyatrosunun vazgeçemediği kadın tiplerinden biri de fettan kadın olmuştur. Aristophanes ‘ten Plautus’a, Shakespeare’den ,Moliére’e ve günümüz yazarlarına kadar uzanan pek çok oyun yazarının komedyalarında bu sevimli tipin renkli örneklerine rastlanır. Bu komedyalarda fettan kız veya kadın becerikli olduğu için olaylara yön verir, kurnazlığı ile mutlu sonu hazırlar. Fettan kadın tipi başlangıçtan beri Türk tiyatro yazınının da gözde kişisi olmuştur. Musahipzade Celal’in İstanbul Efendisi’nde Çengi Afet , aynı yazarın Bir Kavuk Devrildi’sinde Çengi Şehnaz, zeki ve becerikli kadınlardır. Güçlerini dişi cinse özgü çekiciliklerinden alırlar. Sadık Şendil’in ortaoyunundan esinlenerek yazdığı Yedi Kocalı Hürmüz, Kanlı Nigar adlı oyunlarında kadının fendinin erkeği yendiğini görürüz. Becerikli, fettan kadın tipinin bizde de, Batı’da da, cariye, hizmetçi, çengi, bohçacı, aracı gibi saygın kesimin dışında tutulanlardan seçilmiş olması dikkati çeker. Günümüz yazarlarından Refik Erduran Direklerarası, Haldun Taner Zilli Zarife, Turgut Özakman Bir Şehnaz Oyun adlı yapıtlarında canlı, sevimli, yürekli ve genelde olumlu fettan kadın tipine yer vermişlerdir. Necati Cumalı’nın Nalınlar’ında , sevgililerin birbirlerine kavuşabilmesi için zekice bir oyun hazırlayan kurnaz Döndü, Refik Erduran’ın Cengiz Han’ın Bisikleti’nde, dört karılı geri kafalı, inatçı kocasını yola getirmeyi başaran akıllı ve okumuş son eş, Haldun Taner’in Keşanlı Ali Destanı’nda zorba sevgilisini dize getiren kaprisli genç kız, fettan kadın tipinin uzantılarıdır. Fettan kadın tipi, toplumda kadının dişiliğinden aldığı gücü zekice kullanmasının hoşa gittiğini, hoşgörü ile karşılandığını ve içten içe onaylandığını göstermektedir. Başarılı fettan kadın başarısız özverili adına alternatif oluşturur. Yasal anne ve eş konumunda olmadığı için geleneklere aykırı davranışları ahlak değerlerini örselemez. Dişiliğini iyi bir amaç için kullandığından suçlu ya da günahkar da sayılmaz. Ne oyunlar oynarsa oynansın, sonuçta zekası ve dişiliği ile erkeğe sunulmuş değerli bir ödül yerine geçer.
1960’lardan sonra yazılan oyunlarda kadın sorunları üzerinde durulmuş, gecekondu semtlerinde, köylerde yaşayan kadınlara uygulanan her çeşit baskıya ayna tutulmuştur. Bu oyunlardaki tutucu ve yoksul çevre kadınlarının eşini seçme hakkı olmadığı, genç kızların başlık parasına satıldığı, hatta varlıklı evlere besleme olarak verildiği, koruyacak kimsesi olmayan genç kız ve kadınların cinsel tacize uğradığı, evli kadınların kaynana ve koca baskısı altında inletildiği, köle gibi çalıştırıldığı, üzerlerine kuma getirildiği; gecekondu mahallelerinde ev hizmetine giden kadının kazancının zorla elinden alındığı, kocasından dayak yediği gösterilmiştir. Kadın bütün bunlara katlanmak zorundadır. Çünkü erkek egemen toplumda gelenekler ve yasalar kadını korumamaktadır.
Önceki dönemlerde Reşat Nuri Güntekin’in, Mahmut Yesari’nin, Nazım Hikmet’in, Musahipzade Celal’in oyunlarında kadın yoksul ve güçsüz olduğu için ezildiğini, sömürüldüğünü gösteren düzenlemeler yaptıklarını biliyoruz. Sonraki kuşak yazarları da eserlerinde kadın sorunlarına sık sık yer vermişlerdir. Necati Cumalı Mine adlı oyununda, kasaba çapkınlarının sataşmaları, kasabalının dedikodusu yüzünden yıkıma uğrayan güzel bir evli kadının dramını yansıtmıştır. Tutucu çevrelerde kadının cinsel açlığın kurbanı olduğunu gösteren başka oyunlar da yazılmıştır. Melih Cevdet Anday’ın Mikadonun Çöpleri, Oktay Rifat’ın Yağmur Sıkıntısı, Necati Cumalı’nın Mine, Adalet Ağaoğlu’nun Çatıdaki Çatlak, Ülker Köksal’ın Sacide, Tuncer Cücenoğlu’nun Kadıncıklar adlı oyunlarında olduğu gibi Nazım Kurşunlu’nun, Refik Halit Karay’ın bir öyküsünden oyunlaştırdığı Yatık Emine, Refik Erduran’ın Direklerarası, Necati Cumalı’nın Susuz Yaz, Oktay Rifat’ın Çil Horoz, Vasıf Öngören’in Asiye Nasıl Kurtulur, Erdoğan Aytekin’in Kırmızı Sokağın Suzanı adlı oyunlarında, cinsel istekleri doyurulmamış erkeklerin karşı cinse karşı öfke duydukları, bu öfkenin giderek nefrete dönüştüğü ve kadının yıkımına neden olduğu belirtilmiştir. Adalet Ağaoğlu Evcilik Oyunu’nda cinselliği ayıp sayan, aşkı yasaklayan anlayışın erkeği olduğu kadar kadını da bunalttığını, evliliklerin başarısız olmasına yol açtığını göstermiştir. Kocaoğlan, Kapılar gibi oyunlarında Orhan Asena, evlilikle sonuçlanamayan sevi ilişkilerini ele almış, genç kızların, kadınların önlerine çıkarılan engeller yüzünden sevdiklerine kavuşamadıklarını gösteren düzenlemeler yapmıştır.
Güngör Dilmen Kurban, Orhan Asena Fadik Kız, Recep Bilginer Sarı Naciye, Cahit Atay Sultan Gelin, Ana Hanım Kız Hanım, Necati Cumalı Boş Beşik, Susuz yaz, Nalınlar, Ezik Otlar, Hidayet Sayın Pembe Kadın, Nezihe Araz Bozkır Güzellemesi, Erdoğan Aytekin Ebekaya, Oktay Arayıcı Bir Ölümün Toplumsal Anatomisi, Ülker Köksal Yollar Tükendi, Besleme Murathan Mungan Mahmut İle Yezida ve Taziye, Hasan Erkek Berdel, adlı oyunlarında köy kadınının ve kızının göğüslemek zorunda olduğu güçlüklere el attılar. Kız çocuklarının varlıklı evlere evlatlık olarak verilmesi, genç kızların sevdikleriyle evlenememesi, başlık parasına satılması, bu yüzden evden kaçmak zorunda kalması, kaynana baskısı, kocası ölen kadının kocasının çocuk yaştaki kardeşi ile evlendirilmesi, çocuğu olmayan kadının horlanması, evli ve çocuklu kadınların üzerine ortak getirilmesi, gebe kadınların doktora götürülmedikleri için doğum sırasında can vermeleri, aileler arasındaki kan davası yüzünden kızların kaçırılması, düşman aileye berdel olarak gönderilmesi, kocası askere giden kadının akrabaları tarafından sömürülmesi, zorla ırzına geçilmesi, kadına hiçbir durumda söz hakkı tanınmaması, kocası Almanya’ya çalışmaya giden kadının yalnızlığı, umarsızlığı sergilendi.
Oyun yazarlarımız bir yandan kadının karşılaştığı sorunları irdelerlerken, bir yandan da bu sorunların üstesinden gelen güçlü köylü kadınını yücelten oyunlar yazdılar. Yaşam deneyimi ile sağduyusu bilenmiş köylü anası, olaylara yön veren kahraman oldu. Recep Bilgin’er İsyancılar’da, Hidayet Sayın Pembe Kadın’da, Turan Oflazoğlu Kezban ve Elif Ana’da ,Oktay Arayıcı Bir Ölümün Toplusal Anatomisi’nde,Murathan Mungan Taziye’de, bu tipin çeşitlemelerini yaptılar. Nalınlar’ın Döndü Karakuş’u kurnazlığı ve becerikliliği ile, Bozkır Güzellemesi’nin Gülizar’ı yürekliliği ve yaratıcılığı ile güçlü köy kadınının sevimli örnekleri oldular. Güngör Dilmen Kurban adlı oyununda, bir köy kadının, kocasının ikinci bir eş almasına ve bu konuda törelerin erkeğe tanıdığı hakka karşı direnişini tragedya boyutunda ele aldı. Melih Cevdet Anday Mikadonun Çöpleri’nde Oktay Rifat Yağmur Sıkıntısı’nda, Ülker Köksal Sacide’de dedikodulara, ayıplamalara hedef olan, en doğal haklarından yoksun bırakılan ,çeşitli biçimlerde sömürülen kadının dramını yansıtırken, bu dramı yaşayan kadının ruhsal durumuna da eğildiler.Kimi oyunlarda yanlış koşullanmışlığın kurbanı olan kadının giderek güçlendiği gösteriliyordu. Reşat Nuri Güntekin’in Hançer ve Hülleci adlı oyunlarında edilgin kadının olayların içinde gelişip güçlendiği, kişiliğini bulduğu görülüyordu. Altmışlı yetmişli yıllarda yazılan oyunlarda, Refik Erduran’ın Cengiz Han’ın Bisikleti adlı oyunda olduğu gibi, köydeki üçlü yaşlı kadının yerini kent orta sınıfının kocasına külahı ters giydiren akıllı genç kadını aldı. Melih Cevdet Anday, Refik Erduran, Necati Cumalı, Tarık Buğra, Turgut Özakman, Aziz Nesin, Mehmet Baydur, Murathan Mungan, oyunlarında kişilikli kadın tipine de yer verdiler. Mikadonun Çöpleri, Sacide, Bozkır Güzellemesi, adlı oyunlarda, çektiği uzun sıkıntılardan bilinçlenen, edilgin olmaktan kurtulup durumuna karşı koymaya başlayan kadını tanıdık. Özellikle kadın oyun yazarlarımızın yapıtlarında, kişilik kazanan kadın tipini öne çıkardıkları görüldü. Kadının içten güçlenip haksızlıklara karşı koyabilmesi ya da bir yolunu bulup durumunu düzeltmesi toplumdaki gelişimin önkoşullarından biri olarak değerlendiriliyordu. Son yıllarda kadın yazarlarımızın oyunlarında iyi eğitilmiş,akıllı, güçlü ve kişilikli kadınlara yer verdikleri görülür. Tiyatromuzda olumsuz kadın tiplerinin yerini olumlu kadın karakterlerin almasında, özellikle Adalet Ağaoğlu, Ülker Köksal, Nezihe Meriç, Bilgesu Erenus gibi yetmişli yıllardan bu yana eser veren, oyunları ödenekli ve ödeneksiz tiyatrolarımızın sahnelerinde pek çok kez sergilenmiş, başarılı kadın yazarlarımızın katkısı olmuştur.
Kadın yazarlarımızın oyunlarında kadın oyun kişileri, toplumda kadın olarak karşılaştıkları sorunlar karşısında tepkileri ile dramatik olanı oluşturan eksen karakterlerdir. Ünsal Köksal Sacide, Uzaklar, Nezihe Araz Türkmen Düğünü adlı oyunlarında çeşitli olanaksızlıklara, kısıtlamalara rağmen iradesiyle kendi ayakları üstünde durmayı öğrenen, güçlenen kadına yer verdiler. Bu oyunlarda artık kız çocuk ya da kadın edilgin kurban kişi olarak değil, sorunun bilincine varan ve durumunu sorgulayan insandır. Nezihe Araz’ın Alacakaranlık, Afife Jale, Ülker Köksal’ın Adem’in Kaburga Kemiği, Bilgesu Erenus’un İkili Oyun, Müzeyyen Erim’in Hulusi Bey’in Kızları adlı oyunlarında, yaşama biçimini özgürce seçen, özverisinde bilinçli olan kişilikli kadın oyun kişilerine yer verilmiştir.
Kadın yazarlarımızın oyunlarında, okuyup meslek sahibi olmuş kadının sorunları da sergilenmiş; meslek sahibi, çalışan kadının, sanatçı kadının, geleneksel ev kadınından beklenen görevleri ile mesleğinin gereklerini aynı zamanda yerine getirmeye çalışırken karşılaştığı zorluklar üzerinde durulmuş; bu kez bilinçli güçlü olduğu kadar özverili de olan, ancak durumunu irdelemekten de geri kalmayan aydın kadın imajı yaratılmıştır. Ülker Köksal Adem’in Kaburga Kemiği adlı oyunda bir kadının evine ve çocuğuna bakmak için zaman ayırmak zorunda oluşunu ve bu yüzden, erkek meslektaşı ile aynı eğitimi gördüğü halde işinde onun kadar ilerleyemediğini, kızı evlenip çocuk sahibi olunca onun da aynı düş kırıklığını yaşamaması için emekli olduğunu ve torununa bakmayı üstlendiğini gösterir. Bu bir özveridir. Çalışan kadının sorunu gündeme getirilmiş, gene kadının payına düşen özveriye dayansa da, seyircinin bilinci konuya açılmış olur. Ülker Köksal Dünyanın Yaşlı Çocukları’ nda aynı soruna farklı bir açıdan yaklaşmıştır. Bu kez söz konusu olan, yaşlılığını bir kıyı kasabasında geçirmek isteyen kocasının bu isteğine bağlı olarak mesleğinden vazgeçmek zorunda kalan bir sahne sanatçısıdır. Kadın kocasını da çok sevdiği için ilkin böyle bir özveriyi kabullenecek, fakat karşısına özlediği bir rol teklifi çıkınca sanatını tercih edecektir. Adalet Ağaoğlu Çok uzak Fazla yakın adlı oyunda, mesleğinde başarılı olmuş bir iş kadının, yaşamı boyunca göğüslemek zorunda kaldığı ikilemlerini geri dönüşümlü bir anlatımla sahneye getirmiştir. Kadın kahraman, çocukken kendini ikiz erkek kardeşine ispatlamak zorunda kalan, yetişkinliğinde ailesinin sorunları ile yakından ilgilenme gereğini duyan, evlendiğinde kocası ile uyum kurmakta zorlanan, boşanınca oğlu tarafından suçlanan, iş hayatında başarılı olunca sanatçı kardeşi tarafından küçümsenen bir insandır. Bu sorunları yaşamı boyunca göğüslemek zorunda kalmış, bu zorlu çabayla büyümüş, olgunlaşmış ve güçlenmiştir. Nezihe Meriç Sular Aydınlanıyordu, Çın Sabahta Şavkıyan Ne oyunları ile, sorunları olan ve bu sorunları aşarak güçlenen aydın kadın imajına karşın, doğasındaki yaşama sevinci ve koruma içgüdüsü ile çevresine mutluluk saçan canlı, sıcak, temiz, çalışkan halk kadını imajını sahneye getirdi. Bu kez kadın, doğal niteliklerinin kendine özgü gücünü çevresine kabul ettirmeyi ve çevresi ile uyum kurmayı başaran insandır.
Özetle, Cumhuriyet’ten bu yana tiyatro yapıtlarında kadına bakış açısı dönemlere göre farklılıklar göstermiştir. Bu farklılaşmaya, toplumun hızlı gelişim süreci içine girmesi etken olmuştur. Cumhuriyet’ten hemen sonraki yıllarda kültürel değişim aile kurumunu tehdit eden bir tehlike olarak yorumlanmış, kötü eş, kötü anne imgesini yansıtan suçlu kadın tipi yaratılmıştır. Kadına karşı takınılan bu olumsuz tavırda yazarların, özellikle Mütareke yıllarında İstanbul’daki varlıklı züppe kesimin yaşama biçiminden edindikleri izlenimlerin etkisi olmalıdır. Kadına yöneltilen eleştiri, bencil, sorumsuz, eğlence,süs düşkünü kadın portresi ile sürdürülmüş, kadın ailedeki mutsuzluğun toplumdaki yozlaşmanın birincil sorumlusu sayılmıştır. Yazarların büyük bir bölümünün kadından beklentisi onun sabırlı, özverili, güvenilir, sevecen eş ve anne olmasıdır. Öte yandan aile kurumunu tehdit etmemesi koşulu ile, zeki, kurnaz, becerikli dişiye hoşgörü ile bakılır. Otuzlu yılların, gençleri eğitmek amacıyla yazılmış oyunlarında güçlü, akıllı, inançlı genç kız tipi, tiyatro yazınında özel bir yer tutar. Bu eğilimin günümüzdeki uzantısı kişilik kazanmış kadın tipidir. Kadın yazarlarımızın da bilinçli katkısıyla bugün tiyatromuzda karakter derinliği olan, düşünen, koşullarına direnen ve durumunu iyileştirmeye çalışan güçlü ve bilinçli kadın imajının yerleşmeye başlamış olduğunu görüyoruz. Kişilikli kadın, geleneksel özverili, ağırbaşlı, dayanıklı kadınla, iyi eğitilmiş, modern, bilinçli kadının sentezidir. Oyun yazarlarımız özellikle altmışlı yıllardan başlayarak oyunlarında kadına ilişkin sorunlara yer vermişler; köy, kasaba, kent kadının asal haklarından yoksun bırakılmasını bir inanlık sorunu olduğu kadar bir toplum sorunu olarak ele almışlardır.
Sevda ŞENER
Gelişim Sürecinde Türk Tiyatrosu