Her alışkanlık elimizi daha becerikli, aklımızı ise daha beceriksiz hale sokar.
Nietzsche
Tanzimat’ tan bu yana sürdürdüğümüz modernleşme yolculuğumuzda, Türk tiyatro hareketinin nesillerden nesillere aktarılan benzer reflekslerinin, cumhuriyetimizin aydınlanma sürecine yeterli katkıda bulunmasına engel oluşturduğu kanısındayım.
Batı’ da ekonomik, sosyal ve düşünsel alanda yaşanan değişimler modern tiyatronun gelişimini hazırlamış,aydınlanma çağı düşüncesinin ve sanayileşmenin biçimlendirdiği gerçekçi akımlar Batı tiyatrosunda modernizmin temelini oluşturmuştur. Gerçekçi akımları müteakiben gelişen sembolizm, fütürizm, sürrealizm, ekspresyonizm vb. karşı akımlar da yine Batı toplumlarının yaşadığı içsel süreçlerinin sanatsal ifadeleri olmuştur.
Yirminci yüzyıla varıncaya değin romantizmin ince duygularıyla örülü ideal insanı, dünya savaşlarının etkilerini göğüslemeye çalışan kalabalıklara, ekonomik zorluklar içinde yaşamını insani değerlerle sürdürmeye çalışan sıradan insanlara dönüşmüştür. Yabancılaşma, bireyselleşme, çoğulculaşma vb. toplumsal deneyimler ve düşünsel içerikler modern Batı sanatının can suyu olmuş, Batı tiyatrosu formlarının yaratıcı gücünü kendi gerçekliğinden çıkarmıştır.
1839’ da okunan Gülhane Hat-tı Hûmayûnu’ndan bu yana devam eden Türk modern tiyatro hareketi, modern Türk toplumunun inşa hareketinin içinde, yeni Türk insanının kurgulanmasında öncülük etme, toplumu eğitme, toplumun fikir yaşantısına yön verme, modern aileyi tarifleme vb. görevlerle yükümlü kılınmıştır. Batı’ nın ve medeniyet’in Türk toplumuna adaptasyonu modern Türk tiyatrosunun en önemli varlık nedenini olmuştur.
Bu süreci elbette Türkiye Cumhuriyetinin inşası sürecinden bağımsız düşünemeyiz. Ve elbette zaman ve dönemin koşulları, ortaya konan emeği haklı kılmaktadır. Ancak Türk tiyatrosunun söz konusu eğilimleri zaman içinde, buharlaşmak zorunda olan misyonunun da etkisiyle,Batı’yı takip etme değil onu taklit etme; analiz etme yerine de adapte etme biçiminde reflekslere dönüşmüştür.Bu durum aslında modernleşmenin önündeki en büyük engeldir.
İstanbul Efendisi bu düşüncelerle sahne ışıklarına çıkarıldı; Taklidin çoğaldığı, kalp olanın sıvazlandığı, röprodüksiyonun aslıyla eşdeğer bulunduğu kafa karışıklığımıza, güle oynaya bir cevap niteliği taşısın istedik. Yolculuğumuzda bir elimizle geleceği tutarken, bir yandan kendimize bakmak istedik, geçmişimize, geleneğimize. Osmanlı’dan da öteye gittik. Ateş ritüellerinin kırmızı yumurtalara dönüştüğü ortak yaşantılara… Bu gün bir arada bulunamaz duran unsurların, cumbalar, kemerler, kubbeler altında-aynı göğün altında- yekpare hayatlarına tanıklık ettik. Dünden bu günü kutsadık.
Birazdan tiyatro izleyeceksiniz. Lütfen koltuklarınıza gömülün ve tadını çıkarın. İyi seyirler…
Engin Alkan
* Oyunun program dergisinden
Bugün 12 ziyaretçi (13 klik) kişi burdaydı!
SİTE HAKKINDA__________________________________
Bu web sitesi adındaki "ardiye" tanımından da anlaşılacağı üzere bir çeşit depo olarak tasarlandı. İşbilir annelerimizin gün gelir lazım olur düşüncesiyle ayak altından kaldırıp evin ücralarına kaldırdığı ıvır zıvırlar yaşanan hayatların canlı bellekleridir adeta.Çocukluğumun misafirliklerinde karıştırmaktan kendimi alamadığım için yediğim azarların sebebini tam olarak açıklamasa da, geride bırakılanlarla hayal edilenlerin tuhaf bileşkesinin o tozlu ardiye odalarına farklı bir çekicilik kattığı bir gerçektir.
Araştırmaların, ortaya konan yönelimlerin, bilgilerin her an ulaşılabilecek bir havuzda toplanmasının faydası bir yana, bu web sitesinin amacını kısaca 'süreci ışığa çıkarma' olarak da tanımlayabiliriz.Biz tiyatrocular, ömrümüzün büyük bölümünü evlerimizde, arabalarımızda, koltuklarımızda değil insan belleklerinde sürdürürüz. Son unutuşa kadar yaşadıklarımızı değil yaşamı anlamlı kılmaya çabalar anılarımız. Su üstüne yazı yazmanın nafile çabasını alkışlayarak, her şeyin ölümlü olduğunun yüce bilgisiyle...
ENGİN ALKAN