YÖNETMENİN GÖZÜNDEN
Engin Alkan
Batı’ da ekonomik, sosyal ve düşünsel alanda yaşanan değişimler modern çağın gelişimini hazırlamış, aydınlanma çağı düşüncesinin ve sanayileşmenin biçimlendirdiği gerçekçi akımlar Batı modern sanatının temelini oluşturmuştur. Gerçekçi akımları müteakiben gelişen sembolizm, fütürizm, sürrealizm, ekspresyonizm vb. karşı akımlar da yine Batı toplumlarının yaşadığı içsel süreçlerinin sanatsal ifadeleri olarak karşımıza çıkmıştır.
Yirminci yüzyıla varıncaya değin romantizmin ince duygularıyla örülü ideal insanı, dünya savaşlarının etkilerini göğüslemeye çalışan kalabalıklara, ekonomik zorluklar içinde yaşamını insani değerlerle sürdürmeye çalışan sıradan insanlara dönüşmüştür. Yabancılaşma, bireyselleşme, çoğulculaşma vb. toplumsal deneyimler ve düşünsel içerikler modern Batı sanatının can suyu olmuştur. Tüm bu süreçlerde Batı tiyatrosu formlarının yaratıcı gücünü kendi gerçekliğinden çıkarmıştır.
1839’ da okunan Gülhane Hat-tı Hûmayûnundan bu yana devam eden Türk modern tiyatro hareketi, modern bir toplumun yaratılmasına katkı vererek, yeni Türk insanının kurgulanmasında öncülük etme, bireyleri eğitme, toplumun fikir yaşantısına yön verme, modern aileyi tarifleme vb. görevlerle donanmıştır. Batı’ nın ve medeniyet’in Türk toplumuna adaptasyonu modern Türk tiyatrosunun en önemli misyonu olmuştur. Ancak zaman içinde giderek buharlaşan bu inşai misyonlar tiyatromuzda Batı’yı takip etmek değil onu taklit etmek; analiz etmek yerine de kopyalamak biçiminde yönelimlere dönüşmüştür. Bana göre bu refleksler aslında modernleşmenin önündeki en büyük engeldir.
Bu düşüncelerle, taklidin yüceltildiği, kalp olanın çoğaldığı, röprodüksiyonun aslıyla eşdeğer bulunduğu ana akımın eğilimlerine İstanbul Efendisi oyunuyla güle oynaya bir cevap vermek istedik. Yolculuğumuzda bir elimizle hayalini kurduğumuz geleceği tutarken, bir yandan da aslımıza bakmak istedik; geçmişimize, geleneğimize. Osmanlı’dan da öteye gittik. Ateş ritüellerinin kırmızı yumurtalara, birlikte çekilen bir halayın figürlerine dönüştüğü ortak yaşantılara uzanarak bugün birbirini öteleyen unsurların cumbalar, kemerler, kubbeler altındaki yekpare hayatlarını hatırlamaya gayret ettik.